Ortak Bölelerin En Büyüğü: Siyaset!
21.01.2011 İspanya, tarihinde ilk defa çıktığı dünya kupası finalinde iken, ülkede
ve hatta Avrupa’da bir endişe ve bir merak vardı: Acaba, ülke milli
takımının belkemiğini oluşturan Katalanlar bu başarıya sevinecekler mi?
İspanya, tarihinde ilk defa çıktığı dünya kupası finalinde iken, ülkede ve hatta Avrupa’da bir endişe ve bir merak vardı: Acaba, ülke milli takımının belkemiğini oluşturan Katalanlar bu başarıya sevinecekler mi?
Beklentilerin ötesinde bir birliktelikle Katalanlar da tüm İspanya ile birlikte kutladı zaferi.
Her ne kadar klişe gibi düşünülse de futbolun ve genelinde sporun bütünleştirici olduğuna bir ispattı adeta. Zira başka bahanelerle birbirinden kolaylıkla ayrışan insanlar, sporda bütünleşebiliyorlardı. O nedenledir ki futbolu zihinleri uyuşturan bir malzeme gibi görenler dahi, bu bütünleştirici etkiyi göz ardı edemediklerinden futbolla barışık kaldılar.
Bugün bir futbolcunun arabası hatta kol saatinin markası bile bir yerde yayınlandığında milyonlarca veya belki de yüz binlerce kişi tarafından biliniyorsa, bunda da futbolun popüler olduğu ve bu ‘korkunç’ gücü futbolun bekası veya insanların mutluluğu dışında başka amaçlarla kullanmak isteyenler olacağı gerçeğiyle karşı karşıyayız.
Son hafta içinde futbolun birkaç yüzü çıktı ortaya ve tokat gibi çarptı yüzümüze. Önce Galatasaray’a bahşedildiği gözümüze sokulan 600 milyon TL. Ardından da siyasetin, insanları bölen yüzü futbola karıştı.
Her tarafı denizlerle çevrili ülkede deniz sporlarına yapılması hayal bile edilmeyen bir yatırım futbola, özelinde de Galatasaray’a yapıldı. Aslında ticari olarak baktığınızda müflis bir kurum şeklindeki bir kulübe neden yatırım yapılır? Ya da bu kadar kötü mali tablosu olan bir özel şirkete devlet bu meblağı kaynak olarak aktarsa ülkede tepki ne olurdu?
Peki müflis yani amiyane tabiriyle batmış bir şirket neden bunca yardım alır da, ülkede kimse bunu ‘acayip’ bulmaz? Çünkü bu kulübün ardından giden milyonlar vardır yani popülerdir. Dolayısıyla işsizlik, hayat pahalılığı ne olursa olsun Fenerbahçe’ye Ataşehir’in en kıymetli arazisi verilir, Beşiktaş’a Anadolu Yakası’nın en yeşil bölgesinde tesise alan verilir, batmış Galatasaray’a stat yapılır ama kimse ses çıkarmaz. Bu kulüpler bu peşkeşleri ve yatırım adı altındaki ‘koltuk’ları saçma sapan yerlere kaynak olarak devreder ve batırır ama yine de kredi bulabilir. Çünkü ne kadar yanlış yaparlarsa yapsınlar bu kulüplerin taraftarı vardır ve onlar olduğu sürece kulübün kapanması mümkün olmadığından bu kulüpler her zaman kaynak (kredi) bulabilir. Bu onları şımartmıştır.
Tekrar başa, sporun bütünleştirici etkisine ve siyasetin aksi yöndeki etkisine bakalım. Son yaşanılan Arena faciası ardından bir kıyamet koptu. “Facia nereden çıktı?” sorusuna yanıt aramıyorum bu yazıda. Sebebi için çeşitli rivayetler muhtelif. Haklı veya haksız olduğu konusundaki görüşler de. Peki hepsinin ortak noktası insanların iki arada bir derede kaldığı olmadı mı?
Öyle ki Galatasaraylılar oy verdikleri parti ile tuttukları takım arasında sıkışıp kaldılar. Neye, nasıl tepki vereceklerini bilemediler. Protestoları haksız bulan ama protesto edilenlere oy vermeyen de var, protestoyu mantıklı bulup, protesto edilene oy veren de. Peki hangisinin yanında yer alacak insanlar? Siyasi olarak doğru bulduğunun mu, yoksa yıllardır peşinde koştuğu, hatta daha siyasi bilinci oluşmadığı ergenlik öncesi günlerden beri peşinden gittiği takımının mı?
İşte siyasetin sporla kaynaşmasının sonucunda maalesef oluşan sinerji kümülatif birikmiyor, iki farklı kümenin ortak kümesi kadar oluyor.
Bunu bertaraf etmenin yegane yolu da, sporu siyasete araç etmemek, edenlere müsaade etmemektir. Elbette ki insanların siyasi görüşleri olacak ve siyaset spora hizmet edecektir. Bu normalden ziyade gereklidir ama sporu siyasete aracı yapmak doğru değildir.
Son Galatasaray örneğinde gördüğümüz gibi, düne kadar tek vücut olan, ya da öyle görünenler bir anda siyasetin yıkıcı etkisiyle dağıldılar. Yok olmakla yüzleşiyorlar. Bırakın farklı takım taraftarlarını, aynı tribünleri paylaşan insanlar bir anda yabancı oldular birbirlerine ve bir daha yüz yüze dahi gelemeyecekleri kadar açıldı araları. Oysa düne kadar nabızları aynı zamanda aynı miktarda atan insanlardı bunlar.
“Galatasaray’da ne olursa olsun bana ne” diyemeyeceğimizi bilecek kadar gelişmiş insanlarız. Bugün orada olanın yarın burada olmayacağının garantisi yok. Siyaseti kulüplerimizin olduğu yerden uzak tutmaya çalışmamızın amacı işte budur.
Zaman zaman bordomavi.net’te aldığımız şikayetlerden biri olan siyasetten bağımsız forum da, işte tam da bu sebeple canlı tutulmaya çalışılıyor.
Artık spor sayfalarında her iki satır arasında siyaset duymak, okumak zor geliyor insanlara. Hatta bazen siyasetin indiği seviyeden kendini kurtarmak için futbola sarılanlara nefes aldırmıyor. Ama en önemlisi bu, insanları ayrıştırıyor. Sınıflandırıyor, bölüyor.
Biz Trabzonsporlular tek bir kişiyi bile kaybetmeye tahammül edemeyiz. Bu nedenle siyasetin ya da başka hiçbir şeyin bu camiayı bölmesine müsaade edemeyiz. Zaten zor topladığımız enerjiyi boşa harcamamalı, bölünmemeliyiz.
Ve hatta bu birliktelikle tüm ülkeye de örnek olabilmeliyiz.
İkinci yarı başlıyor…
Hayde rastgele.
Tunga LİMAN
tliman@bordomavi.net
Etiketler: