Steve'in Karavanı...
18.08.2010 Hayatın mecburiyetleri, bir de keyfiyetleri vardır. İş mecburiyettir
çoğumuz için. Futbol ise keyfiyet. Hatta biraz da eziyet belki.
Hayatın mecburiyetleri, bir de keyfiyetleri vardır. İş mecburiyettir çoğumuz için. Futbol ise keyfiyet. Hatta biraz da eziyet belki.
Tam da Liverpool maçı arifesinde yaşadığım bir anımı paylaşmak istiyorum. Mecburiyetin keyfiyete dönüşmesini.
Bir İngiliz firmadan telefon aldım. Benimle görüşmek ve ürünlerini Türkiye’de benimle pazarlamak istediklerini söylüyorlardı. İlginç geldi. Aslında elbette karlı bir iş olabilirdi ama çok yoğun bir dönemime denk geldiğinden, iş ilginç gelse de, çok hevesli buluşmadım bu İngilizle.
Gelen kişi, Steve, Manchester’lı ama iş nedeniyle Londra’ya taşınmış biriydi. 4 saat süren, bazen de bunaltıcı olan toplantının başında hangi otelde kaldığını sorduğumda, Polonezköy’de kaldığını söyledi. Çok şaşırmıştım. Zira 4-5 yıldızlı otellerde kalırdı genelde iş için gelen misafirlerim ama Polonezköy’de kalmak için, önce orasının neresi olduğunu da bilmek gerekiyordu. Şaşkınlığımı Türkiye’ye daha önce gelmiş olduğunu söyleyerek almıştı. Bir İngiliz’in Türkiye’ye daha önce turistik sebeplerle gelmiş olması çok da ilginç değildi.
Uzun süren bu yorucu toplantının ardından yemeğe çıktık. Yemekte de iş konuşmamanın en iyi yolu, çoğunlukla politika veya futbol konuşmaktır ya, işte ben de öyle yaptım. Sonuçta adam İngiliz, futbolla ilgilenme olasılığı çok yüksek.
Hangi takımı tutuyorsun diye sorduğumda, Manchester’lı olduğu için ManU’yu tuttuğunu ama Londra’da yaşadığı bölgenin takımı olan Tottenham’a da sempatisi olduğunu söyledi. Daha sonra bir önceki akşam, uçaktan gelir gelmez, akşam tüm Türkiye Ligi maçlarının özetini seyrettiğini söyledi.
Keyifli bir muhabbet olacağı belliydi. Ardından benim tercihime geldi konu. “Trabzonspor” deyince, gözleri parıldadı. Hatta sevindi bile diyebilirim. Sonra da başladı hikayesini anlatmaya.
“Siz hatırlamayabilirsiniz ama yıllar önce siz Liverpool’un 1977’deki efsane kadrosuyla karşılaşmıştınız. Onları ilk maçta yenmeniz Ada’da büyük şok yaratmıştı çünkü o kadro yenilmez armadaydı. Bu maçın üzerinden yıllar geçtikten sonra bu sefer Aston Villa ile eşleşmiştiniz. O sene Aston Villa kupada çok iddialıydı ve ilk turda Inter’i eleyerek çıkmıştı Trabzonspor’un karşısına. İşte o eşleşme için Birmingham’lı arkadaşlar çok sevinmişti. Zira çok kolay eleyerek turu geçeceklerini söylüyorlardı. Ben ise Trabzonspor’u ve onun neler yapabileceğini biliyordum. Onlara turun çok zor olduğunu, çok ters ve güçlü bir takımla eşleştiklerini anlattım. Dalga geçtiler. Ben Trabzonspor’a o kadar güveniyordum ki, bunların hepsiyle iddiaya girdim. O maçın ardından bahislerden öyle büyük paralar kazandım ki, anlatamam. Trabzonspor Villa’yı eleyince benim ceplerim, cüzdanım doldu.
Bunun üzerine eşimle aramızda karar aldık ve bize bu kadar büyük paralar kazandıran ama aslında büyüklere kafa tutmasıyla büyük saygımızı kazanan bu takımı tanımak, onun içinden çıktığı şehri görmek için karavanla Türkiye’ye geldik. İşte o seyahatin İstanbul durağında Polonezköy’de kaldık.”
Bir iş görüşmesi ancak bu kadar keyifli hale gelebilirdi herhalde. Ağzım kulaklarımda, ah leşke şu konuşmaları kaydedebilseydim telaşında, pelte kıvamında dinledim Steve’i.
Ardından bana sorular sormaya başladı. “Akşam Trabzonspor, Beşiktaş ve Galatasaray’ın maçlarını seyrettim ama şu siyah – sarı renkli takımı çok konuştular. Neydi o takımın adı?”
Bir kere daha şaşırdım. Zira siyah zannettiği koyu lacivert formalı Fenerbahçe, daha 3 ay önce Manchester’a konuk olmuş, sakatlıktan dönen Rooney 3 golle hattrick yapmış ve Manchester 62’den tavşan yapmıştı. Ve koyu ManU’lu birisi Fenerbahçe’yi hatırlamıyordu bile.
İşte Avrupa Kupaları budur.
Şereftir, ülkeyi temsil ettiğiniz için ama aynı zamanda şandır. Bugün hangi Liverpoollu’ya sorsanız, Liverpool bir yana 1977 kadrosu bir yanadır. İşte o kadroyu, Avrupa’ya çıktığı ilk senede, %100 yerli sermaye ile yenen Trabzonspor’dur. Ardından Avrupa Kupaları’nda şampiyonluk hedefleyen Aston Villa’yı eleyen, yine Trabzonspor’dur. Ardından da yıllarca Avrupa’da karavana atan yine Trabzonspor’dur.
Bu sene Liverpool eski Liverpool olmasa da, İngiliz Futbolu da eskisi gibi değil. Pergel çok açıldı. Dolayısıyla Trabzonspor’un turu geçebilmesi, eskisinden daha kolay değil. Ama hafızalara kazınacak bir başarı hikayesi yazmak yine de elimizde.
Umuyorum ki, Trabzonspor “eski” değil, “gerçek” Trabzonspor olacaktır ve ismini bir kere daha İngiliz futbol tarihine yazdıracaktır.
Tunga LİMAN
tliman@bordomavi.net
Etiketler: