Genel Kurul Enflasyonu
01.09.2009 Geçtiğimiz sene işler gayet de tıkırında gidiyordu değil mi? Takım yeni
kurulmuş olmasına rağmen performansı yüksekti. Hoca Türkiye’de ne
yapacağı merakla beklenen iyi bir hocaydı.
Geçtiğimiz sene işler gayet de tıkırında gidiyordu değil mi? Takım yeni kurulmuş olmasına rağmen performansı yüksekti. Hoca Türkiye’de ne yapacağı merakla beklenen iyi bir hocaydı. “Bu sene olmazsa, seneye kesin” dediğimiz seneler içinde belki de doğruya en yakın olduğumuz sene de geçen seneydi.
Artık aşırı duygusallıktan ve özellikle de duyguların en zarar verici olanı “sinir”den uzaklaştık zannetmiştik.
İşler gayet de iyi giderken, camianın yüzünde gülücükle açıyor ve herkes destek üstüne destek mesajları veriyordu. İyi giden geminin yolcusu olmuştu herkes, gemide olmayanlar gıpta ile bakıyordu manzaraya.
Sonra?
Birden bire bir bardak suda, adımıza yakışan fırtınayı çıkarıverdik. Bir yara aldık, çok su almaya başladık ve o bir bardak fırtınada önce hocayı ama çokça da kendimizi yaktık. Böylece umutlarımız buhar olup uçuverdi.
Bu seneden çok umutluyduk. Sansasyonel kadrolar kuran rakiplerimizden çok daha iyi oynuyorduk ve onca parayı gider hanesine yazmış rakipler “aman” demişti.
Sonra?
Anlamsız bir gerileme ve duraklama. Biz dururken yol alanlar arayı açıyorlar. Bizim tribünlerimiz ise hiç ders çıkarmamış gibi. İstikrar içerken acı gelen, ama içtikten sonra mideyi rahatlatan bir ilaç gibi. Acısına dayanamayıp her seferinde vazgeçtiğimiz…
Şimdi?
Türkiye’de yeni bir olumsuz rekora imza atmak tehlikesiyle karşı karşıyayız. Bir senede 3 genel kurul!
Kendi kendimize o kadar güvenimiz az ki, kendi yaptığımızı panik halinde yıkıveriyor, kendi inşa ettiğimize güvenmiyoruz.
Bu yanlışlarda yaptıkları onca güzel işe rağmen, kulübün gelirlerini arttırmalarına rağmen yönetimin de, geçtiğimiz sezonda birlik nasıl olur gösteren taraftarımızın da, gönderilirken ardından üzüntü duyduğumuz hocamızın da, uğurlarına dökülen milyonların hakkını vermek için samimi çaba içinde bulunan futbolcularımızın da payı var. Hepimizin payı var.
Bakın geçen sene neleri kaçırdık:
Bu sezondan itibaren Türkiye Ligi Şampiyonu, bizim için kabusa dönüşen “ön eleme” zulmünü yaşamadan doğrudan doğruya Şampiyonlar Ligi’ne girecekti. Bu Beşiktaş değil, Trabzonspor olabilirdi. Böylece hayalimiz olan bir ilki gerçekleştirebilirdik. Yapamadık.
Bu sene UEFA Şampiyonlar Ligi’nde dağıttığı para miktarını arttırdı. Geçen yıl 3 milyon Euro olan katılım payı bu sene 3,8 milyon Euro. Geçen sene maç başına alınan ücret 400 000 Euro, bu sene 550 000 Euro. Galibiyet primi geçen sene 600 000 Euro, bu sene 800 000 Euro. Beraberlik primi geçen yıl 300 000 Euro, bu sene 400 000 Euro. İkinci tur primi 2,2 milyon Euro, bu sene 3 milyon Euro. Çeyrek final primi geçen yıl 2,5 milyon Euro, bu sene 3,3 milyon Euro. Dahasını yapabilen bir Türk Takımı olmadığı için burada kesebiliriz.
Kaba hesap yapalım. Vizyonumuza, tanınırlığımıza ve bunun gibi kulüp karizmasını arttıracak tüm diğer etkenler dışında, Şampiyonlar Ligi’ne katılabilsek ve grupta da 7 puan toplayabilsek yaklaşık gelirimiz 9,1 milyon Euro olacaktı. Bunu ekstra bir gelir olarak düşünme lüksümüz vardı. Bu fırsatı kaçırdık. Üstelik 7 puan toplayabilen bir takım bir üst tura çıkabileceği gibi Avrupa Ligi’nde mücadeleye de devam edebilir ve gelirlerini katlayabilirdi.
Geçen sene hezimet yaşayan iki İstanbul Takımı da başarı için ciddi bir şanstı.
Geçen sene çok uygun şartları değerlendiremeyen kadromuzun, “bu sene diğer iki rakip çok iyi transferler yaptı” deme şansı ve yüzü olmamalıdır. Cesur davranılmalı ve şampiyonluk hedefi geçen sene konmalıydı. Geçen sene şampiyon olmuş bir Trabzonspor bu sezonun da en büyük doğal adayı olacaktı.
Bu treni kaçırdık. O zaman şimdi daha da zorunu yapmak zorundayız. Bu sezondaki çok daha zor şartlar altında başarılı olmak zorundayız.
Eğer bir sezonun yarısında 3. Genel Kurul’u yapacak olursak, buna sahadaki kötü performanslarıyla futbolcularımızın katkısı yadsınamaz. Son maçlarda izlediğimiz kadromuzun bu bilinçte olmadığına eminim. Bir kere daha Avrupa maçlarında kadroyu yalnız bırakan ama kendisinden aslında çok şey beklenen Yattara’nın bu bilinçte olmadığından eminim. Gol pozisyonuna girdiklerinde en basiti değil, en zoru yapmaya çalışan forvetlerimizin bu bilinçte olmadığından eminim. Takımın dağıldığı ya da oyundan düştüğü anlarda sazı eline alması gereken Colman’ın, sürekli kaçak güreşmesinden yola çıkarak, bu bilinçte olmadığından eminim.
Sahada en basiti yapmak yerine en zoru, en şaşalı hareketi yapmaya çalışan Engin ve Alanzinho’nun bu bilinçte olmadığından eminim.
Sezonun 2. haftasında olmayacak tezahüratlar yapan taraftarın bu bilinçte olmadığına eminim. Bir transferin neden yapılmadığını bir türlü basit bir şekilde açıklamayan yöneticilerimizin bu bilinçte olmadığından eminim.
Kulübün gelirlerinin arttırılması için en ufak bir çaba göstermeyip de, mevcut yönetimin kendi çaba ve kişisel ilişkileri ile yarattığı yeni kaynaklara kullanım hakkı vermemek için 40 dereden su getirenlerin de bu bilinçte olmadığına eminim.
Yapılan kongrede kutsal sayılan konuşma hakkını hakaret etmek için kullananların bu bilinçte olmadığından eminim. Trabzonspor Genel Kurul’unun mikrofonunu fırlatıp atanların bu bilinçte olmadığından eminim.
Tüm bu unsurların ardından, bu sayılan kişilerin “en kötüsü bırakıp giderim” diyebileceğinden yola çıkarak şunu söylemek isterim:
Gitseniz de, bu ayıp sizi gittiğiniz hiçbir yerde yalnız bırakmaz.
Bir senede 3 Genel Kurul olmaz!
Tunga LİMAN
tliman@bordomavi.net
Etiketler: