İntihar
26.03.2018 Oğuz Zeytin Yazdı...
Geçtiğimiz hafta Hayri Gür’de Gaziantep Basketbol’u yenerek fiilen ligde kalmayı garantileyen Trabzonsporumuz’un ligin kalan bölümündeki hedefi ilk dokuzda yer alıp FIBA Şampiyonlar Ligi’ne gitmek olmalıydı. Kulüp iletişim kanalları kapalı olduğu için idari ve teknik bilgilendirmeden yoksunuz. Galatasaray maçının ardından koç Ozan Bulkaz play-off’a kalmak istediklerini söyledi. Gerçekçiliğine katılmasam da hedefi öğrendik. Yeri gelmişken belirtmek isterim, neden Trabzon’daki maç sonlarındaki basın toplantılarını öğrenemiyoruz? Hadi basın mensupları takip etmiyor, kulüp neden koçun ve oyuncularımızın açıklamasını yayınlamıyor?
Sezonun en büyük hayal kırıklığı olan Galatasaray, koç değişiminden (Erman Kunter – Oktay Mahmuti) sonra ligde yedi maçta dört galibiyet almıştı. Kadrolarındaki yapısal eksiklere rağmen bireysel oyuncu kalitesi ve karakteri küçümsenmemeli. Renfroe ve Hendrix’in yeteneklerini son haftalarda sonuca çevirip takımlarının galibiyetlerinde ön plana çıktığı bir dönemde evinde, bir galibiyet gerideki Trabzonspor’a kaybetmek istemeyeceklerdi. On dokuz maçta toplam on beş üçlük atabilen Renfroe, Eskişehir ve Büyükçekmece galibiyetlerini 7/8 üç sayılık ile geçmişti. Aynı maçlarda Hendrix ise 14 sayı 10,5 ribaunt istatistiklerini yakalamıştı.
Rakibimizin bir diğer özelliği ise ligin en düşük yüzdeyle (31%) dış şut atan takımı olmasıydı. Ciddi ribaunt problemi yaşayan, uzun rotasyonu çok dar olan ve genelde üç kısayla düşük tempoda ligin en az top kaybeden takımı Galatasaray.
Maç başlayınca şunu gördük: Galatasaray, bize karşı bizim silahımızla oynamayı planlamıştı. Yani genellikle düşük tempoda şutu seçerek oynayan Sarı-Kırmızılılar tempoyu olabildiğince yükseltmeyi amaçlamıştı. Trabzonspor, sezonu çok dar bir kadroyla oynadığından genellikle maç sonlarında oyundan düşüyordu. Oktay Mahmuti ise on oyuncu kullanıp bunların sekizine en az 14 - en çok 29 dakika süre verdi. Son çeyreği iyi oynadıkları takdirde bu yüksek tempo onların işine gelecekti, ki öyle oldu (Son çeyrek sonucu: 25-16). Bu planın ikinci ve en önemli noktası ise Galatasaray kısalarının Vasiliauskas – Heslip ikilisine karşı atletizm üstünlüğüydü.
Ozan Bulkaz’ın buna vereceği iki farklı cevap olabilirdi:
1) Baskı yapamadığımız, kolay geçildiğimiz rakip kısaların etkisini azaltmak için Eldridge veya Harris’le tam sahada baskıyla karşılayıp, alan savunması denemek (Yukarıda paylaştığım gibi Galatasaray 31%’le dışarıdan atıyor).
2) Hücumu Paul Harris üzerinden oynamak veya Obekpa’ya top indirip Hendrix’i faul sorununa sokmak.
Peki biz ne yaptık? Yeri geldi Burak’la playmakersız oynadık… Obekpa ve Green’le yarı sahayı geçen adresi olmayan paslarla top kayıpları yaptık… Vasiliauskas’ın disiplinsiz tavırlarıyla teknik fauller alıp başa baş giden maçta rakibe sayılar sunduk… Faul hakkımız dolmuşken Burak ve Eldridge’le pozisyon olmadan, takım geri koşmuşken fauller yapıp onları çizgiye götürdük… Beş kısayla oynayan rakibe karşı ısrarla dışarıdan acele şutlar denedik… Sezon boyunca sadece iki defa (Gaziantep ve Büyükçekmece maçlarında 41’er) 40’tan fazla ribaunt almış Galatasaray’a 45 ribaunt verdik… Renfroe’nun son üçlüğünde Green’le savunma yapmadık… Bitime on saniye kalmışken skoru 80-78’e getirip faul yapamadan ve topu çalamadan potadan potaya pasın geçmesini seyredecek şekilde yerleştik.
Kısalara baskı yaptık mı? Yok!
Alan savunması denedik mi? Hayır!
Harris’i kullandık mı? O da hayır!
Buna rağmen maç sonunda koçumuz Ozan Bulkaz “İyi oynuyoruz” demiş. Pes! Topu getiren bire bir oynasın, takım yerleşmeden şut atsın. Top dolaşmasın. Fren yok, kontrol yok, disiplin yok. Bu mu “iyi oyun” Sayın Bulkaz?
Dün Trabzonspor’un kaybettiği Galatasaray boş turnike atamayacak haldeydi. Ama ne yazık ki biz daha kötü durumdaydık. Maçtan bir enstantane paylaşayım: Karşılaşmanın son çeyreği 65-65 devam ederken, Obekpa Hendrix’e faul yapıp hızlı hücumu kesiyor. Galatasaray kenardan topu oyuna sokacak… Obekpa dördüncü faulünü yapmıştı, Ozan’la değişti. Onunla birlikte Harris de çıktı, Heslip girdi. Heslip’in savunacağı adamı bilmediği, takip etmediği için Göksenin’den boş şut yedik. Buna benzer bir pozisyonu geçtiğimiz hafta Gaziantep maçının ikinci çeyreğinin sonunda yaşadık, Erol Can’dan üçlük yedik. Şimdi kim buna tesadüf diyebilir?
Ligin ikinci yarısında dört galibiyet aldık diye herkes “iyi oynuyoruz” zannediyor. Haftalardır bu şablonun hiçbir şekilde iyi oyunla açıklanamayacağını, iç sahada yüksek eforla mücadele edip kazandığımızı önceki yazılarımda da belirtmiştim. Deplasmanda ise bu dağınıklıkla maç kazanmak oldukça zor. Hele ki koçunuz intihar edercesine tercihlerde bulunuyorsa…
Hakemlere gelecek olursak… Eğer maç esnasında Forum’da da paylaşmıştım: Eldridge’in bloğu sportmenlik dışı faul olarak değerlendiriliyorsa Renfroe’nun Obekpa’ya faulü sonrasında diskalifiye edilmesi gerekirdi! Eldridge Banvit maçında da Vidmar’ın boş pozisyonunda topa müdahale etmişti, ona da faul çalınmıştı (Nedense sportmenlik dışı verilmemişti!). Akatlar’da biçilence susan, Sakarya BB maçında evinde süre dolmuşken Clavell’in üçlüğü geçerli sayılırken susan, İBB maçında Vasiliauskas’ın buzzer beater’ı ikilik sayılırken susanlar bugün hiç konuşamaz.
Etiketler: