Yine TFF'nin önündeydik. Yine pankartlar, dövizler kaldırdık. Basın yine fotoğraflar çekti. Ve çoğu yine protestoyu görmezden geldi. Fakat bu sefer yapılan basın açıklamasında çok önemli bir nokta vurgulandı:
Alıntı:
Trabzon, Bursa ve Kayseri tribünlerinden şikeye karşı gösterilen tepkilerin diğer şehirlerde de gösterileceğine inancımız tamdır. Ama buradan özellikle 3 takım taraftarlarına da sorularımız olacak, yüz yüze görüşmelerimizde haklı olduğumuzu her zaman söyleyen
 
1- Beşiktaş’ın, sosyal olaylarda sessiz kalmayan ve ırkçılık karşısında Zokoro'ya destek çıkan Çarşı grubuna soruyoruz Şike sürecinin başında net tavrınızı ortaya koymanıza rağmen neden daha sonra sustunuz?
 
2- Galatasaray'ın Ultraslan gurubu, Şike karşısında neden sessizliğinizi koruyorsunuz?
 
3- Fenerbahçe'nin aktif taraftar gurubu Genç Fenerbahçeliler, Fenerbahçe'nin bir kupa için çamura bulaştırılmasından hoşnut musunuz?Fenerbahçe'yi yönetenlerin yanlışlarını görmek için puan cetvelinin sizi tatmin etmemesi mi gerekiyor? 
 
Fenerbahçeli, Galatasaraylı ve Beşiktaşlı taraftar gruplarının bu konuda elleri kolları bağlıdır çünkü Statükospor diye bir gerçek vardır.
 
STATÜKOSPOR
 
Bir Galatasaraylının şike sürecine bakış açısı şöyledir:
 
 
Fakat Ünal Aysal bu konuya farklı yaklaşmıştır:
 
 
1996'da Trabzonspor şampiyonluğu çalındığında hatta Ali Şen gazetelere çıkıp şampiyonluğunu masa başında nasıl kazandıklarını anlattığında hiçbir Galatasaray yöneticisinin "hassasiyetleri göz önünde" tuttuğunu hatırlamıyorum. TFF her bahaneyle Trabzonspor'a ceza yağdırırken de herhangi bir hassasiyet gözetilmedi. Fakat UEFA başkanının "Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'ne neden alınmadığını tüm dünya biliyor" dediği günlerde Ünal Aysal Fenerbahçe'nin hassasiyetlerini gözetiyor, meselenin üzerine gitmeme çağrısı yapıyordu. Göz yaşartıcı bir duyarlılık.
 
"İmam öyle yaparsa cemaat şöyle yaparmış" misali, Galatasaray formalı futbolcu Semih Kaya'dan Fenerbahçe'ye daha açık destek geldi:
 
 
Sanki GS-FB maçları İngiltere'nin ortalama bir 3. lig karşılaşması kadar olsun heyecan veriyormuş, kalite arz ediyormuş gibi, Semih Kaya da Fenerbahçe'nin derdine düşmüştü.
 
DERBİ BALONU
 
Devamı da yakın zamanda Mehmet Ali Birand'dan geldi:
 
http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded& v=65JheBjV-N0
 
Mehmet Ali Birand¹ da Türk basınının geneliyle aynı çizgide: "Dünya Derbisi!". Sanki GS-FB maçı oynandığında Avrupa'da, Latin Amerika'da hayat duruyor, futbolseverler o maçı izlemek için ekranlara kilitleniyor. Basının yıllardır ısrarla "dünya derbisi" diye kakalamaya çalıştığı maçları İtalya'da, İspanya'da hatta Romanya'da bile tek bir kişi izlese gam yemeyeceğim ama herkes biliyor ki bu, kocaman bir balondur.
 
Mehmet Ali Birand dahil basın bu palavrayı tutturmaya, göle maya çalmaya uğraşmayı bırakıp 100 yıldan eski olan ve milyarlarca doların döndüğü bu karşılaşmaların nasıl bu kadar kof, içi boş olmayı başardığına kafa yorsa Türk futboluna daha büyük bir iyilik yapmış olur.
 
Gelelim Beşiktaş'a. Şike soruşturması ilk başladığında Çarşı grubu internette şu resimle Trabzonspor'un 2010-2011 şampiyonluğunu kutlamıştı:
 
 
Fakat bu kutlamanın siteden kalkması çok uzun sürmedi. Ve devreye BJK başkanı Yıldırım Demirören girdi. Kulübünü tarihinin en büyük mali batağına sokmuş olan BJK başkanı Yıldırım Demirören'in derdi Fenerbahçe'yi, daha doğrusu Fenerbahçe'sini kurtarmaktı:
 
http://www.youtube.com/watch?v=yhMTjZOf66Q& feature=player_embedded
 
Statükosporlu olmak böyle bir şeydir: birinci öncelik şampiyonluğun İstanbul takımları arasında kalmasını sağlamaktır.
 
Aziz Yıldırım ile Adnan Polat arasında 21 Şubat 2011 tarihinde yapılan telefon görüşmesinin tapesi her şeyi gün gibi ortaya çıkarıyor:
 
 
Statükospor taraftarını tanımak kolaydır. "İyi oynamak", "sportmentlik", "mücadelecilik" onlar için doğru kelimeler değildir. Fenerbahçe'yi de tutuyorsa, Galatasaray'ı da tutuyorsa, Beşiktaş'ı da tutuyorsa sadece ve sadece "güçlü" olduğu için tutuyordur.
 
 
"Ezeli rekabet" balonunu şişkin tutmak için birbirlerinden nefret ediyor gibi davransa, "ölsem o takımı tutmam" edebiyatı yapsa da gerçek şu dur ki bir Statükosporlu, tuttuğu takım yerine başka bir takım tutacak olsa bu üç takımdan bir diğerini, o da olmazsa üçüncüsünü tutar çünkü o "güçlü" olanın peşindedir.
 
Özdemir Asaf'ın dediği gibi
 
Alıntı:
 
İLK TAŞI ATMAK
 
Etik kurulu raporu da, UEFA da, maddi açıdan kesinleşmiş mahkeme kararı da Trabzonspor'un temiz olduğunu tescil etmiştir. O sayede Trabzonspor şikecilere ilk taşı atan olabildi. Fakat Statükospor tarafından yalnızlaştırıldı. Anadolu kulüplerinden başka bir destekçi bulamadı.
 
Bu noktada Trabzonspor'un misyonunu gözler önüne serdiği için belki de Statükospor'a ve onun Ankara'daki koruyucularına teşekkür etmemiz gerekir.
 
Kazım Koyuncu'nun ne dediğini hatırlayalım:
 
Alıntı:
Trabzonspor’u tutmak sadece o yörenin çocuğu olmakla açıklanabilecek milliyetçi bir davranış değildir.
Benim için Trabzonspor, en güçlülere karşı koyan ve herkesi yenen hayali kahramandı.
Öyle bir kahramandı ki statükoyu bile devirmişti. 
 
Hal böyleyken hiçbir politikacı "Statükoya karşıyız", "Statükoyu yıktık" diye maval anlatmasın. Futbolun statükosu yerinde duruyor. Türkiye dünya futbol sıralamasında en diplere düştü. Süper ligin hiçbir maçında zevk yok, renk yok, ışık yok. Milli takım dökülüyor, önüne gelene yeniliyor. Altyapı yok, sistem yok. Umut ışığı bile yok.
 
Herkes futbolu kimin bu hale getirdiğini biliyor. Statükoyla mücadele edenin kim olduğunu ona sahip çıkanın kim olduğunu tüm Türkiye görüyor. Utanan yok. Mesele bu.