İlk Düşen Son Kale!
22.08.2011 Sporda siyaset olur mu? Siyaset spora karışır mı?
Sporda siyaset olur mu? Siyaset spora karışır mı?
Ne demiştik daha önce?
Siyaset: Ortak Bölenlerin En Büyüğü!
Aynı renge gönül verenlerin de aralarındaki bağı zedeleyen meret: Siyaset!
Oysa aslında siyasetin, sporla olduğu gibi, sosyal hayatın pek çok alanı ile doğrudan ilişkisi olduğunu unutmamalı.
Yani siyaset aslında tam da bunun için lazım bize. Sosyal hayatın belirli bir düzen içinde, özgürlüklerin birbirini kısıtlamadığı, insanların tadını kaçırmadığı bir şekilde yürümesini sağlamak için.
Elbette ki çıkarlar bazında değerlendirildiğinde negatif etkisini de göz ardı etmeden, siyasetin sporun içindeki yerini yadırgamamalıyız.
Son iki ayda yaşananlar, temçit pilavına dönmüş konuyu bir kere daha önümüze getirdi. Özellikle yavuz hırsız pozisyonundaki bazı çevreler, bir kere daha, “spora siyaset karışmasın” derken, spora siyaseti karıştırmaya “tam teşebbüs” ettiler.
Son kale fenerbahçe!
Hepimiz bunun ne demek olduğunu anlıyoruz. Bunu söylerken ne yapmaya çalıştıklarını da.
Federasyon yönetimleri ve hatta kulüp yönetimleri sürekli olarak “spora siyaset karışmasın” derler de, ne hikmetse hepsi de koşa koşa icazeti orada arar, siyasetin desteğini arkasına alınca da bununla caka satarlar: “Sayın Başbakanımızın desteğini aldım”. Aferin!
Bu sebeple yerli – yersiz, siyaset sporun içine çekilmiş olur. Bunun bir başka tezahürü de şu şekilde olur:
Ekonomik bir kriz patlar. Türkiye Kupası’nın ana sponsoru (Fortis) çekildiğini açıklar. Sonra bir bakarsınız, aslında tamamına yakını devlet işleriyle iştigal eden, bu nedenle hiç bir reklama gerek duymayan bir devlet bankası (Ziraat) kupaya sponsor oluverir.
Şüphesiz ki, futbolun, ya da sosyal hayatta bir başka organizasyonun tıkandığı yerde, devletin (ve dolayısıyla siyasetin) o tıkanıklığı gidermek için desteği anormal değildir ama görevi o pastayı büyütmek olan adamların hiç bir başarı gösteremeyip, o işi devlete havale etmesi aslında onların yetersizliğini göstermekten başka bir işe yaramaz.
“Son kale fenerbahçe” söylemi, şike soruşturmasının yürütüldüğü bu dönemde duymayı en garipsediğim fenerbahçe argümanı olmuştur. Zira, “son kale” olmakla övünen kulüp, aslında bu anlamda ilk düşen kaledir.
Soruşturma sürecinde ciddi bir fenerbahçe ajitasyonuyla muhatap olmak durumunda kaldık. Neler neler söylendi. Ne yazık ki, bu süreç boyunca özellikle de fenerbahçe kulübünün kendisi fenerbahçe’yi hiç “geçmişi pırıltılı başarılarla, Avrupa başarılarıyla dolu, lekesiz bir kulüp” olmakla övmedi. Aksine, sanki bizlerin elini kuvvetlendirmek istercesine, işin ekonomik boyutu, sosyal patlama, kırsal çatlama gibi davayı ve süreci ilgilendirmeyen sözlerle ajitasyon yaptı.
Kulübün kendisi değil ama özellikle taraftarları fenerbahçe’yi hükümetin ve belirli bir cemaatin ele geçirmeye çalıştığı bir muhalif cephe olarak göstermeye çalıştı.
Kim iktidar olursa olsun, içimde o iktidara muhalif olana hep bir saygı beslemişimdir zira ülkemizde muhalif olmak kolay değildir. Hiç bir dönemde de kolay olmamıştır. İşte bu nedenle muhalif sesler her dönemde benim için saygındır. Dolayısıyla fenerin bu söylemi de bende bir saygı uyandırırdı: Ta ki gerçek olsaydı!
Başbakanın bir talimatıyla Tahkim’in Trabzonspor maçında fenerli taraftarların çıkardıkları olaylar sebebiyle fenerbahçe’nin aldığı cezayı kaldırdığında “Adam gibi Adam Recep Tayyip Erdoğan” pankartı açmamış, yönetimine hükümete yakın, o güne kadar fenerbahçe için hiç bir hizmeti olmamış, futbol camiasını bile tanımayan isimleri almamış, kaptanınızı da alıp “desteği benim arkamda” demek için başbakanın kapısında fotoğraflar çektirmemiş olsaydınız, başbakanın hediyesi sarı – lacivert kaleminizi devlet bakanının elinden almayıp, her organizasyonunuza hükümet temsilcilerini çağırmamış olsaydınız, saygı duyardım belki.
Oysa tüm bunlar yetmezmiş gibi, Aziz Yıldırım tıpkı Türk Futbolu’nu kandırdığı gibi, kendini sokaklarda konvoy yaparak savunan, hatta kendisine aşık derecesinde bağlı kendi adamlarını da kandırmadı mı?
O aşıklar “son kale fenerbahçe” diyerek işi siyasete yıkmaya çalışırken, Aziz Yıldırım önce lig maçında yanında oturma nezaketini göstermediği Sadri Şener gibi olmak istediğini söyledi. Ve sonra tuttu, onun resmini tişörtlere bastıran aşıklarını yarı yolda bırakıverdi: Cumhurbaşkanı’na mektup yazarak yardım istedi. Cumhurbaşkanımız siyasetin içinden taze çıkmış ve rengi tüm Türkiye’nin malumu bir siyasetçi değilmiş gibi. Düşünün size siyasi bir komplo kurulduğunu, şahsi olarak sizi hedef aldığını düşündüğünüz bir soruşturmayı, siyaseten sizi yıkmak istemiş partinin eski başkanına, o partinin desteği ile seçilmiş Cumhurbaşkanı’na mı şikayet edersiniz?
Eğer siyasete direnmek ile kale olunuyorsa, kusura bakmayın ama ilk düşen kaledir fenerbahçe. Şimdi düşülen çirkin durumdan kurtulmak için de siyasete sarılmak ya da saldırmak, aslında son derece manidar ve acziyet göstergesidir.
En başta ve en hızlı düşmüş kaleye “son kale” denmez. “Geçmiş olsun” denir.
İlk siz düştünüz...
İlk siz düşeceksiniz!
Tunga Liman
tliman@bordomavi.net
Etiketler: